Çakı gibi değil İsviçre Çakısı gibi olmak…

Günümüzün rekabetçi iş hayatında global düşünüp yerel davranmak yani “glokal” olmak artık bir zorunluluk halini aldı. Global standartlarda hizmet ve/veya mal üretmek ve sözkonusu mal ve/veya hizmeti yerel talep, eğilim ve alışkanlıkları gözönüne alarak tüketiciye ulaştırmak manasına gelen glokal iş yapma biçimi, iş hayatındaki insan kaynak yapısını da tamamen değiştirmektedir. 

Özellikle internet, akıllı telefonların, bulut ve robot teknolojilerinin, makinelerin interneti, 3D yazıcılar gibi yüksek teknolojilerin endüstri 4.0 formatında yeni iş yapış süreçlerinin maliyetleri minimize etme etkisini emek yoğun yerine teknoloji yoğun hizmet ve mal üretimi her alanda kaçınılmaz bir hal almıştır. Sözkonusu paradigma değişikliği bilginin en hızlı bir şekilde son ürüne dönüşme sürecinde yeni bir insan kaynak yapısını da zorunlu hale getirmiştir. Yeni paradigma bahsi geçen yeni insan kaynak yapısını “çoklu uzmanlık” sahibi olarak yeniden tarif etmektedir; hatta dayatmaktadır..Zira gelecekte rutin olarak yapılabilen birçok meslek yapay zeka nedeniyle ortadan kalkacağı birçok makalelerde zaten belirtilir olmuştur. Diğer bir deyişle, yeni ekonomi formatında bireylerin sözkonusu yapay zekanın dolduramayacağı alanlara yönelmesi bir zorunluluk olarak karşımıza çıkmaktadır.

Günümüzde birden fazla konuya hakim, karar alabilen, insiyatif sahibi ve analitik düşünebilen ve kendini iyi ifade edebilen hatta uzmanlık alanlarını hikayelendirebilen bireyler iş hayatında tercih edilir bir konuma yükselmektedir. Öyle ki, bu sürekli gelişen teknolojik paradigma karşısında uyum sağlayamayan şirket ve bireyler rekabette yeni durumlara adapte olamaması nedeniyle hakedişleri/ücretleri oldukça gerileyecektir; hatta ne kadar büyük markalar bile olsa bir kısmı-Nokia’nın akıllı telefona geçişi yönetemeyip teknolojik gelişimin dışında kalması gibi-iş piyasalarının dışında kalmaya mahkum olacaktır. Bu tespitten hareketle eğitim ve öğrenim hem bireyler hem de şirketler için yaşam boyu olması kaçınılmaz olacaktır.

Yukarıdaki analizimizi şirketlere dönük çalışanlar için örneklendirmek gerekirse; satıştan hiç anlamayan bir finans yöneticisi, pazarlamadan hiç anlamayan satış yöneticisi ve insan kaynak yönetiminden hiç anlamayan bir pazarlama yöneticisi asla genel müdür olma vasıflarını gösteremeyecektir. Eğer bir şekilde bu göreve getirilse bile bir yönetici herzaman alt kadronun ironik bir şekilde kendisini yönlendirmesine gereksinim duyacaktır. Konuya biraz daha açıklık getirecek olursak; satıştan anlamayan bir finans yöneticisi satış departmanının bütçesi yapılırken edilgen kalmak zorunda olur ve fazla bütçe-kaynakların etkin olmaması anlamında- ya da az bütçe-satışların artması için gereken çalışmaların eksik kalması-nedeniyle verimsizlikle karşı karşıya kalır.

Bu durumun tam tersine, satışı bilen bir finansçı uygun sorularla ve yönetimiyle satış bütçesinin sağlıklı yapılmasını etkin bir şekilde sağlayacaktır.

Girişimcilikten örneklendirme yapmak konunun daha da iyi anlaşılmasını sağlayacaktır. Sözgelimi, bir restoran işletmeciliğinde girişimci-genellikle sınırlı olan işletme sermayesi nedeniyle-hem banka işlerini, hem satın almayı, hem müşteriyle ilişkiler yönetimini, hem insan kaynak yönetimini ve hem de sosyal medya ağırlıklı pazarlamayı kendisi üstlenmek zorundadır. Dolayısıyla, yerine getirdiği tüm bu görevler içerisinde en zayıf olduğu görev kadardır restoranın iş yapabilme mütekabiliyeti ve buna bağlı marka değeri…

Kısacası kelimenin tam anlamıyla bir isviçre çakısı gibi çoklu uzmanlık gerektiren girişimcilik gerçekten de çok zordur. Burada sanki şunu duyar gibi oluyorum: İyi de ben girişimci olmayı düşünmüyorumki..

İşte zaten esas bilinmezlik yani risk de zaten burada başlıyor..Şöyleki heryıl yüzbinlerce öğrenci üniversitelerden mezun olmasına rağmen yıllık istihdam ihtiyacı sözkonusu mezunların %60’ına bile denk gelmiyor. Diğer bir deyişle, gerek uygun iş bulamamak, gerekse hakedildiği düşünülen maaşın alınamaması gibi sebeplerle onbinlerce yeni mezun ve kıdemli mezun iş piyasasında kendine yer edinememekte ve zorunlu olarak da olsa girişimciliği denemek zorunda kalmaktadır. Hatta bazen kariyerinin ortasında alttan gelen daha az ücrete çalışmaya razı olan az önce bahsi geçen yeni ya da kıdemli mezunlar nedeniyle girişimci olmak zorunda kalınabiliyor. 

2001 krizi buna iyi bir örnektir; yüzlerce finansçı işinden oldu..Bir bölümü birkaç yıl sonra kendi mesleğinde iş bulabildi, bir bölümü başka beceri ve bilgi birikimleri sayesinde başka,bir işi daha çabuk bulabildi ve yine diğer bir bölümü de beceri ve bilgi birikimleri sayesinde girişimci oldu..Kuşkusuz başarı ölçüsü bazen kişiden kişiye göre değişebilirse de aslolan insanın en azından alışık olduğu standartlardan geriye düşmemekse o zaman gerçekten hangimizin hangi bilgi birikimi ya da donanıma ne zaman ihtiyacımız olacağını zannediyorum kestiremeyiz. 

Sonuç olarak, olabildiğince zamanı etkin kullanıp birbirine tamamlayıcı olan, ilgi alanımıza giren, trend olabilen, ihtiyaç teşkil edebilen ve/veya bizi iş piyasasında ayrıştırabilecek bilgi, beceri ve donanım sahibi olmayı yönetebiliriz.

Kısacası geleceğin belirsizliğini; belirlediğimiz bilgi, beceri ve donanım hedeflerimize vararak şimdiden azaltabiliriz. Yaşam boyu öğrenmeyi içselleştirdiğimiz ölçüde uzun vadede olası tüm iş risklerine karşı kendimizi koruyabilme gücümüzü koruyabiliriz.

Ekonomide Milliyetçilik: GİRİŞİMCİLİK

Ekonomide Milliyetçilik: GİRİŞİMCİLİK

Serbest piyasa ekonomisi, bilgi teknolojileri ve internetin dünya üzerindeki hakim durumunun da etkisiyle Çin gibi son komünist ülkede bile artık tek geçerli sistem olmuştur. En kısa tanımıyla serbest piyasa ekonomisi diğer bir deyişle küreselleşme günün sonunda şirketlerin, bireylerin ve en sonunda da devletleri aracılığıyla milletlerin dünya kaynaklarını ve sözkonusu kaynaklarla üretilen refahı(mal ve hizmeti toplamı) paylaşma yarışıdır hatta bazen de savaşıdır…

Küreselleşme, dev şirketlerin sınırsız büyüme iştahı ve rakipleri yok etmek isteyen pervasızlığı marifetiyle yıkıcı bir rekabet ortamını tüm dünyaya dayatmasıdır. Özellikle bu yıkıcı rekabetin üstesinden gelmek için en önemli çözüm girişimciliktir.

Girişimciliğin ekonomiye sağladığı doğrudan ve dolaylı katkıları biraz irdeleyelim. Girişimcinin yarattığı istihdam sayesinde işgörenler, tüketimleriyle ekonomiye çok önemli katkı sağlarlar. Özellikle dönem dönem uygulanan teşvik sistemleri, vergi avantajları ve sürekli olması gereken milli refleks bilinci girişimciyi ihracata yönlendirici olmalıdır. İhracat, ülke ekonomisini besleyen taze ve devamlı kaynak demektir. 

İhracatçı yaptığı yurt dışı seyahatlerde doğal bir turizm elçisi gibi ülkesinin değerlerini ve güzelliklerini anlatır ve farkındalık sağlar; böylece turizme ve ülke kültürünün kitap, resim, sergi, fuar, müzik, sinema gibi ürün ve hizmetlerine talep yaratma noktasında dolaylı katkı yapar. Tüm bunları özellikle milli refleks bilinciyle yapan girişimcinin yüksek özgüveni, kişinin kendisini bireysel olarak daha da geliştirmesine özendirir. Girişimcinin kendini geliştirmesi kendisine rekabet üstünlüğü olarak döner; bu da artan satışlar ve istihdam anlamına gelir.

Sonuç olarak, girişimcilik doğrudan istihdam ve ihracat artışı sonucunu doğurduğu gibi dolaylı olarak da turizme katkı, devlete ek vergi geliri, teknolojide ilerleme, bireysel gelişim, kültürel faaliyetlerde ivme gibi önemli sonuçları da beraberinde getirmektedir.

Tabi burada aritmetik büyümeyi başarmakta olan Türkiye’nin geometrik büyümeyi yakalayabilmesi için özellikle markalaşmayı sağlaması gerekmektedir. Güney Kore’nin Samsung ve Hyundai gibi iki dünya markasıyla yakaladığı başarı sayesindeki kişi başına düşen $30,000’lık geliri(2018) bize ilham kaynağı olmalıdır. Hiç kuşku yokki böyle bir markalaşma için yapılması gereken bir dizi hazırlık ve uygulama çalışmaları gerekmektedir. Sözkonusu çalışmaları, planlama, uygulama, ölçme ve değerlendirme olarak temelde üçe ayırabiliriz. 

Özellikle planlama konusunda gerek kamunun gerekse üniversitelerin ve hatta stk’larının çalışmaları, araştırmaları ve de ilgili raporları günümüzde ideal düzeyde değilse de önemli bir düzeydedir. Ölçme ve değerlendirme aşamasında devletin ilgili mevzuat çalışmaları, odalar, borsalar, ve kamu denetleme özerk kurumlarının çalışmaları belli bir standardizasyon sağlama ve kamu menfaatini gözetme noktasında gözükmekle beraber geliştirilmesi gereken yönleri de ihmal edilmemelidir. 

Özellikle uygulama safhasında şirketlerin yapması gereken ciddi iyileştirmeler önem arzetmektedir. Şöyleki, standardizasyon, verimlilik, insan kaynak yönetimi ve bireysel gelişim, gider yönetimi, uygun fon ve desteklere erişim, pazarlama ve satış konusunda global düşünme, stratejik işbirlikleri, çözüm ortaklıkları, etkin sosyal medya yönetimi, teknoloji geliştirme, iş geliştirme, pazar araştırma vb. gibi konular özellikle günümüzde global rekabet için çok iyi anlaşmalı ve yönetilmelidir. 

Burada tüm bahsi geçen konuların ayrı ayrı uzmanlıklar gerektiren bir durum arz etmesi girişimciyi zorlayıcı gözükmektedir. Girişimciler bu alanlarda hem kendilerini geliştirmeleri hem de sözkonu uzmanlık isteyen konuları uygulayabilmeleri için bu konularda danışmanlıklardan istifade edebilir. Girişimci, önemli hedefleri ancak bahsi geçen danışmanlıklarla hızlı ve düşük bütçeli bir şekilde çözebilir. Burada ülkemizdeki yetişmiş insan kaynağı da ortak hedeflere girişimcilerle beraber ilerler; böylece çok önemli bir sinerji sağlanır. Sözgelimi, birkaç kişiyi yüksek maaşlarla istihdam etme imkanı olmayan girişimci çoklu uzmanlık sahibi bir danışmanla çok ekonomik bir şekilde hedeflerine ilerleyebilir. Bilgi ve birikim, üç tarz-ı liderlik makalemde de belirttiğim gibi bu noktada girişimciler için sadece bir vizyon meselesi değil aynı zamanda bir varlıklarını geliştirerek sürdürme meselesidir. 

Sonuç olarak, yukarıda girişimci için gerekli olan tüm uzmanlık gerektiren konuları ilerideki makalelerimde detaylı bir şekilde irdeleyeceğim. 

Girişimciliğin ülkemiz için öneminin altını kalın bir ifadeyle çizmek adına bazı istatistikleri paylaşarak girişimciliğin eğitim ve güvenlikten sonra gelen en önemli konu olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu anlamda, dünyanın 1 numaralı ekonomisi A.B.D.’nin küçük şirketler diye nitelenen girişimciler, milli gelir toplamının %50’sini; her oluşan yeni istihdamda 3 kişiden 2’sini; tüm işverenler toplamının %99,7’sini oluşturmaktadır. Daha çarpıcı bir ifadeyle A.B.D.’li girişimcilerin toplam gelirine göre dünya sıralamasındaki sıralaması hemen A.B.D. toplamından sonra 2.’liktir. 

Ekonomide milliyetçilik, girişimciliği mutlak özendirmek ve desteklemektir.