Ekonomide Milliyetçilik: GİRİŞİMCİLİK

Serbest piyasa ekonomisi, bilgi teknolojileri ve internetin dünya üzerindeki hakim durumunun da etkisiyle Çin gibi son komünist ülkede bile artık tek geçerli sistem olmuştur. En kısa tanımıyla serbest piyasa ekonomisi diğer bir deyişle küreselleşme günün sonunda şirketlerin, bireylerin ve en sonunda da devletleri aracılığıyla milletlerin dünya kaynaklarını ve sözkonusu kaynaklarla üretilen refahı(mal ve hizmeti toplamı) paylaşma yarışıdır hatta bazen de savaşıdır…

Küreselleşme, dev şirketlerin sınırsız büyüme iştahı ve rakipleri yok etmek isteyen pervasızlığı marifetiyle yıkıcı bir rekabet ortamını tüm dünyaya dayatmasıdır. Özellikle bu yıkıcı rekabetin üstesinden gelmek için en önemli çözüm girişimciliktir.

Girişimciliğin ekonomiye sağladığı doğrudan ve dolaylı katkıları biraz irdeleyelim. Girişimcinin yarattığı istihdam sayesinde işgörenler, tüketimleriyle ekonomiye çok önemli katkı sağlarlar. Özellikle dönem dönem uygulanan teşvik sistemleri, vergi avantajları ve sürekli olması gereken milli refleks bilinci girişimciyi ihracata yönlendirici olmalıdır. İhracat, ülke ekonomisini besleyen taze ve devamlı kaynak demektir. 

İhracatçı yaptığı yurt dışı seyahatlerde doğal bir turizm elçisi gibi ülkesinin değerlerini ve güzelliklerini anlatır ve farkındalık sağlar; böylece turizme ve ülke kültürünün kitap, resim, sergi, fuar, müzik, sinema gibi ürün ve hizmetlerine talep yaratma noktasında dolaylı katkı yapar. Tüm bunları özellikle milli refleks bilinciyle yapan girişimcinin yüksek özgüveni, kişinin kendisini bireysel olarak daha da geliştirmesine özendirir. Girişimcinin kendini geliştirmesi kendisine rekabet üstünlüğü olarak döner; bu da artan satışlar ve istihdam anlamına gelir.

Sonuç olarak, girişimcilik doğrudan istihdam ve ihracat artışı sonucunu doğurduğu gibi dolaylı olarak da turizme katkı, devlete ek vergi geliri, teknolojide ilerleme, bireysel gelişim, kültürel faaliyetlerde ivme gibi önemli sonuçları da beraberinde getirmektedir.

Tabi burada aritmetik büyümeyi başarmakta olan Türkiye’nin geometrik büyümeyi yakalayabilmesi için özellikle markalaşmayı sağlaması gerekmektedir. Güney Kore’nin Samsung ve Hyundai gibi iki dünya markasıyla yakaladığı başarı sayesindeki kişi başına düşen $30,000’lık geliri(2018) bize ilham kaynağı olmalıdır. Hiç kuşku yokki böyle bir markalaşma için yapılması gereken bir dizi hazırlık ve uygulama çalışmaları gerekmektedir. Sözkonusu çalışmaları, planlama, uygulama, ölçme ve değerlendirme olarak temelde üçe ayırabiliriz. 

Özellikle planlama konusunda gerek kamunun gerekse üniversitelerin ve hatta stk’larının çalışmaları, araştırmaları ve de ilgili raporları günümüzde ideal düzeyde değilse de önemli bir düzeydedir. Ölçme ve değerlendirme aşamasında devletin ilgili mevzuat çalışmaları, odalar, borsalar, ve kamu denetleme özerk kurumlarının çalışmaları belli bir standardizasyon sağlama ve kamu menfaatini gözetme noktasında gözükmekle beraber geliştirilmesi gereken yönleri de ihmal edilmemelidir. 

Özellikle uygulama safhasında şirketlerin yapması gereken ciddi iyileştirmeler önem arzetmektedir. Şöyleki, standardizasyon, verimlilik, insan kaynak yönetimi ve bireysel gelişim, gider yönetimi, uygun fon ve desteklere erişim, pazarlama ve satış konusunda global düşünme, stratejik işbirlikleri, çözüm ortaklıkları, etkin sosyal medya yönetimi, teknoloji geliştirme, iş geliştirme, pazar araştırma vb. gibi konular özellikle günümüzde global rekabet için çok iyi anlaşmalı ve yönetilmelidir. 

Burada tüm bahsi geçen konuların ayrı ayrı uzmanlıklar gerektiren bir durum arz etmesi girişimciyi zorlayıcı gözükmektedir. Girişimciler bu alanlarda hem kendilerini geliştirmeleri hem de sözkonu uzmanlık isteyen konuları uygulayabilmeleri için bu konularda danışmanlıklardan istifade edebilir. Girişimci, önemli hedefleri ancak bahsi geçen danışmanlıklarla hızlı ve düşük bütçeli bir şekilde çözebilir. Burada ülkemizdeki yetişmiş insan kaynağı da ortak hedeflere girişimcilerle beraber ilerler; böylece çok önemli bir sinerji sağlanır. Sözgelimi, birkaç kişiyi yüksek maaşlarla istihdam etme imkanı olmayan girişimci çoklu uzmanlık sahibi bir danışmanla çok ekonomik bir şekilde hedeflerine ilerleyebilir. Bilgi ve birikim, üç tarz-ı liderlik makalemde de belirttiğim gibi bu noktada girişimciler için sadece bir vizyon meselesi değil aynı zamanda bir varlıklarını geliştirerek sürdürme meselesidir. 

Sonuç olarak, yukarıda girişimci için gerekli olan tüm uzmanlık gerektiren konuları ilerideki makalelerimde detaylı bir şekilde irdeleyeceğim. 

Girişimciliğin ülkemiz için öneminin altını kalın bir ifadeyle çizmek adına bazı istatistikleri paylaşarak girişimciliğin eğitim ve güvenlikten sonra gelen en önemli konu olduğunu ifade etmek istiyorum. Bu anlamda, dünyanın 1 numaralı ekonomisi A.B.D.’nin küçük şirketler diye nitelenen girişimciler, milli gelir toplamının %50’sini; her oluşan yeni istihdamda 3 kişiden 2’sini; tüm işverenler toplamının %99,7’sini oluşturmaktadır. Daha çarpıcı bir ifadeyle A.B.D.’li girişimcilerin toplam gelirine göre dünya sıralamasındaki sıralaması hemen A.B.D. toplamından sonra 2.’liktir. 

Ekonomide milliyetçilik, girişimciliği mutlak özendirmek ve desteklemektir.